DİĞER
"Aziz Nesin, 1958’de, İstanbul’a eşsiz bir güzellik katan ve neredeyse bu şehri, benzeri diğer kadim şehirlerden ayırt eden denizi (Boğaziçi’ni), inşaat faaliyetlerinin duracağı mecburi bir son nokta, dolayısıyla bir sığınak olarak da görür. Oysa şimdi görüyor ve yaşıyoruz ki, denizler de rantın sahası ve inşaat şantiyelerine dönüştürülmüştür."
“Bir deri fabrikasında amele hayatını görmek üzere gönderdiğimiz muharririn gördükleri: Yerde iki üç mezar, etrafında korkunç müteaffin bir koku; leş, ölü hamam otu, lağım, yün, barsak kokusu. Önümüzde sarı, sarı yüzlü bir adam..." Sözü edilen muharrir, Sait Faik'tir.
“Tomris Uyar’ı ona şiir ithaf eden şairlerden dolayı sevmek, Leyla Erbil’e Ahmed Arif’in aşkı ve mektuplarından dolayı hayranlık duymak, defalarca tekzip edilmesine karşın Hasan Ali Toptaş’ı 'Çocuk TV izliyordu, haczetmemek için istifa etti' efsanesinden dolayı saymak, Nilgün Marmara’yı severken intiharı ve Sylvia Plath’la 'ruh ortaklığı'nı gündemde tutmak…”
Otuz yıl sonrasının Türkiye’si nasıl bir yer olacak? Cevaplaması çok güç bu soruyu, Şahin Alpay ta 1991’de, Türkiye’nin önde gelen 32 simasına yöneltmiş… Bugünden bakınca cevaplar, beklentiler ve gerçekler arasındaki tezat dikkat çekici.
Ne zaman aydının iktidar karşısındaki, hele de baskıcı bir iktidar karşısındaki durumu söz konusu olsa, adı ilk aklıma düşen şahıslardan biridir Miguel de Unamuno...
Yıl 1971. Aziz Nesin ve bu yıl 100. yaşını kutladığımız Behçet Necatigil Yeni Edebiyat dergisinde özeleştirilerini yapıyor...
Ölüm gerçekten bazen bir son değil başlangıçsa, sanırım bu gibi durumlar için söylenmiştir: Bazı ölüler dirileri kurtarır...
34. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, 7 Kasım’da “Mizah: Hayata Gülümseyerek Bakmak” temasıyla açılacak…
100 yıl önce doğmuş aydın, yazar ve daha birçok tanıma mazhar olan Aziz Nesin’e kulak verelim: “İşte benim henüz bitmemiş hikâyem.. En çok merak ettiğim şey, hiçbir zaman öğrenemeyeceğim bu hikâyenin sonu...”
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık